Troçki’nin evi cinayet mahalli oldu

Ümran Avcı- Özellikle polisiye kitaplarıyla sadık bir okur kitlesi edinen gazeteci, yazar Önay Yılmaz imzalı “Troçki Evi” raflarda yerini aldı. Yılmaz, Sovyet Devrimi’nin öncülerinden Lev Troçki’nin sürgünlük yıllarında Büyükada’da kaldığı iki ayrı evde işlenen cinayetlerin peşine düşüyor. Adalar’daki tarihi köşklerin nasıl el değiştirdiğini araştıran Rum asıllı mimar Maria Kalamis, halk arasında Troçki evi olarak bilinen Arap İzzet Paşa Köşkü’nün bahçesinde öldürülüyor. Çok geçmeden Troçki’nin ikinci adresi olan Yanaros Köşkü’nde yeni bir cinayet işleniyor. Olayların gizemini çözmekse komiser Ömer Erdem’e düşüyor. Kaleme aldığı bu politik polisiyede toplumsal hafızayı dürten Önay Yılmaz ile kitabını konuştuk.

*Troçki’nin sürgünlük yıllarında kaldığı iki ev romanda cinayet mahalli olarak yer buluyor. Neden Sovyet liderin evini seçtiniz?

Büyükada’daki Troçki evlerinin hep böyle gizemli bir tarafı vardır. Özellikle Hamlacı yokuşunda Troçki’nin kaldığı ikinci köşkün kırık döküklüğü, terk edilmiş hayalet ev görünümü, oraya esrarlı bir hava verir. Tabii Troçki tarihi bir şahsiyet. Ekim Devrimi’nin kilit isimlerinden ve öncülerinden biri. Stalin ile anlaşmazlıkları nedeniyle sürgün edilmiş. Böyle tarihi bir kişiliğin Büyükada’da yaklaşık dört yıl kalmış olması beni hep etkilemiştir. Adada yürüyüşe çıktığımda Troçki’nin kaldığı köşklerin yanından geçerken o kaldığı yılları düşünmüşümdür. Troçki, Avrupa ülkelerinde kabul edilmeyip Meksika’ya gitmiş ve orada düzenlenen bir suikast sonucu öldürülmüştür. Düşünün ki biz onu ne kadar güzel korumuşuz. Stalin onu genç Türkiye Cumhuriyeti’nde öldürmeye pek cesaret edememiş. Bunlar beni etkiledi hiç kuşkusuz. Çünkü artık Troçki’nin kaldığı bu köşkler adanın neredeyse simge yapıları hâline geldi. Hatta Troçki Evi olarak rehber kitaplarda bile yer alıyor ve büyük ilgi görüyor. Turizm açısından da önemli bence. Yıllardır atıl vaziyette duruyor. Kültür Bakanlığı ya da İstanbul Büyükşehir Belediyesi burayı alıp müzeye dönüştürmeli. Bu yıllardır önerilir, konuşulur ama bir şey yapılmaz nedense. İşte tüm bu nedenlerle cinayetlerin bu evlerde olmasını istedim.

*“Troçki Evi” politik bir polisiye. Azınlıkların gayrimenkullerini de gündeme getiriyorsunuz. Toplumsal ve bireysel hafızayı dürtüyorsunuz. Azınlıklara yönelik bir yüzleşme demek mümkün mü?

Evet doğru bir analiz. Çünkü azınlıkların gayrimenkulleri uzun yıllardır hep sorun olmuştur. Adalar daha güvenli olduğu için azınlık olarak nitelediğimiz halklar yazlarını genelde burada geçirirlerdi. Onlara azınlık denmesinden de hoşlanmıyorum, sonuçta onlar da bu ülkenin vatandaşları. Ancak vurgulamak adına kullandığımız bir kelime olarak kabul edelim. Neyse, zaman zaman Yunanistan ve Türkiye arasındaki anlaşmazlıklar, gerginlikler olunca göçler başladı. Özellikle 6 – 7 Eylül 1955 olayları nedeniyle Rumların çoğu evlerini, mallarını terk etmek zorunda kaldı. Ancak daha evveliyatında daha Osmanlı döneminde bu kişilerin mallarına çökmeler başlamıştı. Yasal kılıflarına uydurularak malları ellerinden alınmış, birçok kimse faili meçhul cinayetlere kurban gitmişti. Yabancı kaynaklarda da bu tür iddialara rastlamak mümkün. Zaten romanda Rum asıllı mimar Maria Kalamaris bu şüpheler üzerine araştırma yapıyor. Bu araştırmayı yaparken de cinayete kurban gidiyor.

*Kurmaca bir yana polisiye yazarlarının işi daha zor sanırım. Her şeyden önce polisiye roman tutkunları şaşırmak ister. Ne dersiniz?

Elbette, zaten polisiye romanın amacı da bu. Okuru bir dedektif gibi romanın içine katmak gerekir. Dedektif karakteri romanda nasıl katili arıyorsa, okur da katili aramalı, yazarın verdiği ipuçlarıyla onu bulmalı. Polisiye tutkum önceleri yoktu. Varsa bile çok azdı. Polisiyeyi geç keşfettim. Ama sonraları Henning Mankell, Michael Connelly, Jean Christophe Grange, Stieg Larrson, Simon Beckett, Glenn Meade, Robert Harris gibi gazeteci kökenli yazarları okuyunca ben de “neden olmasın” dedim ve poliseye roman yazmaya heveslendim. Üstelik gazeteci kökenli yazarlar dünyada çok okunan ve başarılı yazarlar. Heyecanı, akıcılığı, sürprizleri seviyordum ve bunu da polisiyelerde bulabiliyordum. Gazetecilikten gelen birikimim sayesinde konu sıkıntısı da çekmedim. Böylece başladım.

II. Abdülhamit’in sırdaşı Arap İzzet Paşa

*Romanda II. Abdülhamit’in kara kutusu Arap İzzet Paşa’nın hikâyesini anlatıyorsunuz.

Özellikle Troçki’nin kaldığı ilk köşk Arap İzzet Paşa köşkü olarak bilinir. Arap İzzet Paşa şaibeli biri. Sultan II. Abdülhamit’in kara kutusu, sırdaşı, danışmanı, gözdesi, gözü, kulağı, dili, âdeta devrin ikinci sultanı… II. Abdülhamit’in tahttan indirilmesinden sonra, Yıldız Sarayı’nda yapılan aramalarda İzzet Paşa’nın odası da didik didik aranmış. İzzet Paşa hakkındaki rüşvet ve hırsızlık iddiaları belgelerle kanıtlanmaya çalışıldıysa da, bunlar itham seviyesinde kalmış. II. Meşrutiyet’in ilanının ilk günlerinde, yanına alabildiği servetiyle birlikte bir İngiliz gemisine binerek Avrupa’ya kaçmış ve bir müddet sonra yerleştiği Mısır’da 1924 yılında ölmüş.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir